“Boğulmuyoruz, savaşıyoruz” ifadesi Pasifik İklim Savaşçıları için bir toplanma çağrısı haline geldi. BM iklim toplantılarından Avustralya kömür limanlarının ablukaya alınmasına kadar, yirmi Pasifik Adası eyaletinden gelen bu genç yerli savunucular, atoll ülkeleri için küresel ısınma alarmını gündemde tutuyorlar. Samoalı Brianna Fruean'ın dediği gibi, “krizde olduğumuzu bilmek için benim acıma veya gözyaşıma ihtiyacın yok” şeklindeki mağduriyet anlatısını reddederek, fosil yakıt endüstrisine ve bunun sorumlusu Avustralya gibi dünyanın en yüksek kişi başına karbon emisyonunda sorumlu sömürge devlerine meydan okuyorlar.
Dünya çapında, iklim felaketleri yılda yaklaşık 25,3 milyon insanı yerinden ediyor – her bir iki saniyede bir kişi. 2016 yılında, iklim felaketlerinin neden olduğu yeni yerinden edilmelerin sayısı, zulüm sonucu yeni yerinden edilenleri üçte bir oranında geride bıraktı. 2050 yılına kadar, sadece Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika da tahminen 143 milyon insan yerinden edilmiş olacak. Bu konudaki bazı tahminler bir milyar insan gibi yüksek oranlar ileri sürüyor.
Yerinden edilmeye karşı en savunmasız olanları gösteren veriler, zengin ve fakir, küresel Kuzey ve Güney ve beyazlık ve onun la siyahi, yerli ve ırksallaştırılmış diğerleri arasındaki fay hatlarını ortaya koyuyor.
Küreselleşmiş güç asimetrileri göç yaratır, ancak onun hareketliliğini kısıtlar. Yerinden edilmiş insanlar – küresel ısınmadan en az sorumlu olanlar – silahlandırılmış sınırlarla karşı karşıya. İklim değişikliğinin kendisi siyasi seçkinler tarafından görmezden gelinirken, iklim göçü bir sınır güvenliği sorunu ve varlıklı devletlerin sınırlarını güçlendirmeleri için en son bahane olarak sunuluyor. 2019'da Avustralya Savunma Kuvvetleri, iklim mültecilerini durdurmak için Avustralya sularında askeri devriyeler düzenlediklerini duyurdu.
Gelişmekte olan “iklim güvenliği” alanı, askerileştirilmiş sınırlara öncelik vererek, eko-apartheid ile mükemmel bir uyum içindedir. Fransız aşırı sağ politikacı Marine Le Pen'in partisi,“Sınırlar çevrenin en büyük müttefikidir; onlar aracılığıyla gezegeni kurtaracağız” diyor. ABD de Pentagon tarafından hazırlatılan iklim değişikliğinin güvenlik etkilerine ilişkin bir rapor, iklim mültecilerine yönelik düşmanlığı özetliyor: “Karayip adalarından (özellikle ciddi bir sorun), Meksika ve Güney Amerika'dan gelen ve açlıktan ölmek üzere olan göçmenleri durdurmak için ülke çapında sınırlar güçlendirilecek. ” ABD şimdi Florida kıyılarında Uyanık Nöbetçi Operasyonunu başlattı ve Karayipler'deki felaketlerin ardından deniz yasaklarını ve sınır dışı etmeyi uygulamak için Güneydoğu İç Güvenlik Görev Gücü'nü kurdu.
okyanusu ikiye böldün
burada olmak için
sadece seni isteyen hiçbir şeyle karşılaşmak için
Nayyirah Vahid
Artan sınır kontrollerine paralel olarak, geçici işgücü göçü giderek artan bir şekilde bir iklim uyum stratejisi olarak lanse ediliyor. Avustralya hükümeti, iklim kaynaklı yerinden edilmeyi ele alan çok taraflı, devlet liderliğindeki bir proje olan 'Nansen Girişimi'nin bir parçası olarak, geçici mevsimlik işçi programını Pasifik bölgesinde iklim direncini inşa etmek için kilit bir çözüm olarak ortaya koydu. Avustralya hükümetinin Nansen Girişimi Hükümetler arası Küresel İstişare'ye yaptığı açıklama çevre bakanı tarafından değil, Göç ve Sınır Koruma Kurumu tarafından yapıldı.
Nisan 2022'den başlayarak, yeni Pasifik Avustralya Emek Hareketliliği programı, Avustralyalı işletmelerin, Nauru dahil Papua Yeni Gine, Kiribati, Samoa, Tonga ve Tuvalu gibi küçük Pasifik ada ülkelerinden (planda "düşük vasıflı" ve "vasıfsız" olarak adlandırılan) düşük ücretli işçilere geçici olarak kaynak sağlamasını kolaylaştıracak. Bu ülkelerin birçoğunun ekolojilerinin ve ekonomilerinin yüz yılı aşkın bir süredir Avustralya sömürgeciliği tarafından harap edilmesi tesadüf değil.
Avustralya'nın yerinden edilmiş iklim mültecilerini geçici bir emek göçü hunisine dönüştürmesi bir anormallik değil. İklim göçü de dahil olmak üzere artan yönetilemez ve düzensiz göçle birlikte, geçici işçi göçü programları dünya çapında “iyi yönetilen göç” için şablon haline geldi. Yüksek gelirli ülkeler işgücü açığı ihtiyaçlarını iş güvenliği veya vatandaşlık hakkı sağlamadan doldurdukları için, düşük gelirli ülkeler ise göçmenlerin para göndermeleri yoluyla yapısal yoksulluğu hafiflettiği için, seçkinler işgücü göçünü çifte kazanç olarak sunuyorlar.
Tehlikeli, düşük ücretli çiftlik işleri, ev işleri ve hizmet işleri gibi dışarıdan temin edilemeyen işler artık neredeyse tamamen bu şekilde temin edilmektedir. İç kaynak kullanımı ve dış kaynak kullanımı aynı neoliberal madalyonun iki yüzünü temsil ediyor: kasten söndürülmüş emek ve siyasi güç. Serbest dolaşımla karıştırılmaması gereken, geçici emek göçü, tamamı artı nüfusun yaratılması ve disipline edilmesi yoluyla sermaye birikim ağlarını genişletmek için yapılandırılmış olan yabancı, iklim, göç ve emek politikası dörtlüsüne aşırı neoliberal bir yaklaşımı temsil eder.
Uluslararası Çalışma Örgütü, geçici göçmen işçilerin zorla çalıştırma, düşük ücretler, kötü çalışma koşulları, sosyal korumanın fiilen yokluğu, örgütlenme özgürlüğü ve sendika haklarının reddi, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığının yanı sıra sosyal dışlanma ile karşı karşıya olduğunu kabul etmektedir. Devlet onaylı bu sözleşme programları kapsamında, işçiler yasal olarak bir işverene bağlı ve her an sınır dışı edilebilir. Geçici göçmen işçiler, hem işten çıkarma hem de sınır dışı edilme tehditleriyle kontrol altında tutuluyor ve bu, göçmenlik statüsü ile güvencesiz çalışma arasındaki önemli bağlantıyı ortaya koyuyor.
Geçici işgücü göçü programları aracılığıyla, işçilerin emek gücü önce sınırda ele geçirilmekte ve bu esnek emek, daha sonra işveren tarafından sömürülmektedir. Göçmen işçilerin kalıcı göçmenlik statüsünü reddetmek, sürekli olarak ucuzlaştırılmış işgücü arzı sağlar. Sınırlar, tüm insanları dışlamak için değil, toplumsal ve emek güvencesizliğini arttıran 'tehcir edilebilirlik' koşulları yaratmayı amaçlar. Bu işçiler, "yabancı" işçiler olarak etiketleniyor ki bu da diğer işçiler de dahil olmak üzere onlara karşı ırkçı yabancı düşmanlığını artırıyor . Göçmen işçiler geçici iken, geçici göç, neoliberal, devlet liderliğindeki kalıcı göç modeli haline geliyor.
"Küresel Güney'in çocukları şimdi ölürken zenginlerin gelecekteki çocukları ve torunları hakkında konuşması ahlaksızlıktır." – Esad Rahman
Daha adil ve daha sürdürülebilir politik-ekonomik sistemler inşa etme konusundaki tartışmalar Yeşil Yeni Anlaşma (Green New Deal) etrafında yoğunlaştı.ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve AB'deki Yeşil Yeni Anlaşma için çoğu kamu politikası önerisi, ekonomik eşitsizlik, sosyal adaletsizlik ve iklim kriziyle aynı anda mücadele etme ihtiyacını dile getiriyor. Ve bunu da var olan sömürü temelli sistemimizi düşük karbonlu, feminist, işçi ve toplum kontrollü bakım temelli bir topluma dönüştürerek gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bir Yeşil Yeni Anlaşma, iklim krizini ve kapitalizmin krizini birbiriyle bağlantılı olarak anlıyor - “ekonomiye karşı çevre” ikilemi olarak değil - ki ana eksikliklerinden biri bu sınırlı kapsamıdır. Harpreet Kaur Paul ve Dalia Gebrial'in yazdığı gibi: "Yeşil Yeni Anlaşma büyük ölçüde ulusal hayallerin içine sıkıştı kaldı."
Enternasyonalist olmayan herhangi bir Yeşil Yeni Anlaşma, ısınan dünyamızda iklim ayrımcılığını ve emperyalist egemenliği sürdürme riskini taşır. Zengin ülkeler iklim borcunun, haksız ticaret ve finansal anlaşmaların, askeri boyun eğdirmenin, aşı apartheid'in, emek sömürüsünün ve sınır güvenliğinin küresel ve asimetrik boyutlarını düzeltmeli.
Sınırlar hakkinda modern ulus-devleti ve onun imparatorluk, kapitalizm, ırk, kast, cinsiyet, cinsellik ve yetenekle olan karışıklıkları dışında düşünmek imkansızdır. Sınırlar, bölgeyi sınırlayan sabit hatlar bile değildir. Sınır koruma sistemleri giderek artan bir şekilde drone gözetimi, göçmen teknelerine müdahale ve devletlerin toprak sınırlarının çok ötesinde güvenlik kontrolleri ile katmanlaşıyor. Avustralya'dan Okyanusya çevresinde göçmenlerin gözaltına alınmasından Avrupa Kalesi'nin, Sahel ve Orta Doğu'ya gözetim ve yasaklama konusunda dış kaynak sağlamasına kadar, değişen haritalar günümüzün sömürge sınırlarını çiziyor.
Belki de en rahatsız edici olanı, sömürge ülkeleri "sınır krizleri" konusunda paniğe kapıldığında kendilerini kurban olarak konumlandırmalarıdır. Ancak milyonlarca insanın soykırımı, yerinden edilmesi ve göçü, üç yüzyıl boyunca sömürgecilik tarafından Amerika ve Okyanusya'daki Avrupalı yerleşimciler, Afrika'dan transatlantik köle ticareti ve Asya'dan ithal sözleşmeli emekçiler ile eşit olmayan bir şekilde yapılandırıldı. İmparatorluk, köleleştirme ve sözleşmeler, bugün kimin nerede ve hangi koşullar altında yaşayabileceğini belirleyen küresel apartheid'in temel taşıdır. Sınırlar bu apartheid'ı sürdürmek için yapılandırılmıştır.
Yerleşme özgürlüğü ve hareket özgürlüğü, yani sınır tanımama, coktan hak edilmis olan bagımsızlık tazminatı ve onun yeniden dağıtımıdır.
Harsha Walia (Twitter'da @HarshaWalia) Sınır ve Kural: Küresel Göç, Kapitalizm ve Irkçı Milliyetçiliğin Yükselişi (Border and Rule: Global Migration, Capitalism, and the Rise of Racist Nationalism) (Haymarket, 2021) ve Sınır Emperyalizmini Geri Çevirmek (Undoing Border Imperialism) (AK Press, 2013) kitaplarının ödüllü yazarıdır. Göçmen adaleti, antikapitalist, feminist ve sömürgecilik karşıtı hareketlerde organizatör ve kampanyacıdır.
Photo: Asian Development Bank / Flickr